18 Kasım 2013 Pazartesi

Sen bal mısın, dedi.
Güven şekerlemenin bana telif borcu var, dedim.

17 Kasım 2013 Pazar

16 Kasım 2013 Cumartesi

Sistem fevkalade işliyor. Böyle güzel.

Çarşının göbeğinde dur. Vızır vızır insanlar. Her birini bir kadın doğurdu. Kadınlar çılgınca doğurdu. Erkekler onlara, onlar erkeklere sevdirildi. Ve bebekler inanılmaz sevimli hale getirildi. Hiçbir yöntem kesinkes korumaya yetmedi. Neden? Verilmiş bir söz var çünkü Yaratıcı ile aramızda. O bize cenneti vadetti, biz de insan olmaya razı olduk. Doğmaya razı olan herkes doğsun diye sistem fevkalade işliyor. 

Böyle güzel. Bütün bu kalabalığa bakınca Yaradan' ı hissediyorum.

8 Kasım 2013 Cuma

Her kim insanlar arasına karışmışsa kendini terk etmiş demektir.
Ve her kim insanlar tarafından terk edilmişse kendine kavuşmuş demektir.

27 Eylül 2013 Cuma

Ağlamaktan kanlanmış bir çift erkek gözü.
Nefretle bakan. Sitemle değil. Sitem sevgiden beslenir. Sitemi nefrete kadar dönüştürebilmek ancak büyük bir başarısızlık işi olsa gerektir.
Peki ya üzerimize bulaşan bu kanlı gözyaşı laneti ne zaman kalkar?
Bir erkeğin gözlerini haksızlıktan değil neşeden kanlandırdığın zaman kalkar.
Ama unutma, erkek yalnız masum kalabildiği yaşa kadar ağlar.
Erkekleri ağlatmayın kadınlar.

30 Ağustos 2013 Cuma

TAHLİL NETİCESİ

              tansiyon  : düşük
       kan değerleri : düşük
         adaptasyon  : düşük
                  moral  : sondaj cihazı derinlik tespiti yapamadı. negatif irtifa çekim katsayısı ile birim derinlik korelasyonu hesaplanamadı.



 

29 Temmuz 2013 Pazartesi

SubhanAllah.
Hayat bazen bana da fevkalade.
Bu aralar istediğim yerdeyim. Biraz kendimi taltif edeyim.
İltifatı en çok hak eden benim, bildiğim.

9 Haziran 2013 Pazar

Daha İyi Bir Dünyada. /\ Haevnen /\ Şiddeti Şiddet Doğurur.



Adına A diyelim, bir çocuk, babasının hadsiz öfkesine şahit oluyordu. Hüngür hüngür ağlatıyordu annesini pis herif. Şu haliyle bir yabancı kadar yabancıydı ailesine. Bir yerli kadar vahşi. Araya girip biricik annesini kurtarmak istedi A. Bir tokat da o yedi. Ertesi sabah, hınç içinde okula giderken bir tenhada toplanmış altı çocuk gördü. Aralarına birini almışlar; alay ediyor, tartaklıyor, hırpalıyorlardı. Annesini babasından kurtaramayan A, bütün kinini bunlardan alabilirdi. Dalların çöplerin arasından demir bir çubuk buldu. Gömleğinin içine gizledi. Savunmasız birini kıstırmak neymiş gösterecekti. Çete liderini belirledi. Takip etti. Yalnız yakaladığı bir fırsatta demir çubuğu çıkarıp düşmanının başına başına vurdu ta ki kanlar içinde bayıltana kadar. Oh rahatlamıştı. Kötünün hakkı kötüye iade edilmeliydi. Sonra bir gün beş yaşındaki kardeşiyle parkta oynarken yirmili yaşlarda büyük bir adam karşısına çıktı. Yanında da başı kaşı yarılmış o serseri. Demir çubuğun hesabını sormak istedikleri belliydi. Lanetler, abi kardeşi bir güzel dövdüler.
A ile altı çocuğun arasından kurtardığı arkadaşı, eski eşyaların arasında havai fişek buldular. Orasını burasını kurcaladılar. Bununla bomba yapabilir miyiz, dediler. İnternetten de yardım alarak kendi çaplarında bir şey yaptılar. A’ nın arkadaşı sordu:
“ Ne yapacağız bununla?”
“ Bizi döven o lanetlerin arabasını uçuracağız.”
“ Başkaları zarar görürse ya?”
“ Pazar sabahı herkes uyurken yapacağız, kimse zarar görmeyecek.” 
O gün geldiğinde bombayı arabanın altına koydular. Fitili ateşlediler. Uzaklaştılar. Ancak bir anne ve kızı sabah koşusuna çıkmıştı. Otoparka doğru geliyorlardı. Bunu gören A’nın arkadaşı onlara doğru koştu. Bağırdı.
“ Gidin buradan! Bomba var!”
Tam o anda büyük bir patlama oldu. Üçü de havaya uçtu. Kanlı yanıklarla yere düştüler. Tuz buz olmuş kemikler etrafa saçıldı. Annesinin dayak yemesine öfkelenip çıldıran A, tek arkadaşının, bir annenin ve bir de küçücük bir kızın patlayıp savruluşunu dehşet içinde seyretti. Polisler tarafından götürülüp sorguya çekildi. Şanslıydı ki herkes ağır yaralanmış kimse ölmemişti ve yine şanslıydı ki henüz çocuktu. Ancak çocuklar çabuk öğrenir. Şiddeti de sevgiyi de. Serbest bırakılınca doğru hastaneye arkadaşının yanına koştu. Ancak sarışın anne oğlunu bu hale sokan küçük piçi duvara yapıştırdı sinek gibi, yüzünü elleri arasında ezdi ezdi. Boğazını sıktı ta ki bir doktor A’ yı ellerinden alana kadar. Ağlayarak kadının yanından kaçtı A. Yüksekçe bir binanın tepesine çıktı. Koşup atladı aşağıya. Öldü.
Öfkenin ölümler doğurduğu gerçek hikayeler, o günden bugüne değin anlatıldı durdu. Ama kimse dinlemedi, anlamaya çalışmadı, öğrenmedi. Günlerden bir gün bir görevli güzel bir park içindeki insanları dürtükledi, bağırdı, çağırdı, kovdu dövdü. Haksızlığı duyan başka insanlar da olaya dahil oldu. Kavga, kalabalık doğurur; kalabalık şiddeti. Yoktan yere insanlar ölür. Öldüler de. Allah rahmet eylesin. İnsanlar, hataların üzerinde düşünmedikçe daha iyi bir dünya olamaz.
Düşünün. Herkes düşünsün.

1 Haziran 2013 Cumartesi

24 Mayıs 2013 Cuma

Bir Kitap İnsan

Herkes bana, ' beni de yaz' dedi. Ne zamanki biri çıkıp, ' beni oku' dedi. İşte ben ona yazıldım.

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Şükür İyi İnsanlar Da Var Yeryüzünde.

ben sana dinlenmemiş onca güzel şarkı
duyurabilirim
alabildiğine acı yahut bir o kadar mesut
her nasıl dilersen
renklere boyanırsın hislere
şükür iyi insanlar da var yeryüzünde
ben sana izlenmemiş onca güzel film
gösterebilirim
dudaklarında tebessüm yahut kalbinde sancı
her nasıl istersen
göklere kapılırsın
ağzın kanatlarında
şükür iyi insanlar da var yeryüzünde
ben sana öyle bir hikaye anlatırım ki
hem öyle bir hikaye
işte böyle yaşanır
işte böyle

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Hiç Kimsesi Olmayan Bir Adam Hiç Kimsesi Olmayan(?) Küçük Bir Çocuğu Neden Sever? /\ A jeo-ssi

Küçük kız gözyaşları arasında içinden geçenleri söylüyordu, komşusuna:
" Sen de benden utandın değil mi? O yüzden tanımıyormuş gibi yaptın? Önemli değil. Sınıf arkadaşlarım da öyle düşünüyor. Öğretmenim de. Annem demişti ki kaybolursam evin adresini ve telefonunu unutmuş gibi yapmalıymışım. Her sarhoş olduğunda beraber intihar etmeliyiz diyor. Sen bana dilenci diyen şişko züppeden daha kötüsün. Yine de senden nefret etmiyorum. Senden nefret edersem dünyada seveceğim kimse kalmaz. Düşündükçe buram acıyor. O yüzden senden nefret etmeyeceğim."
Bir fahişenin, keş bir fahişenin kızıydı. Ertesi gece organ mafyası tarafından annesiyle birlikte götürüldüğünde kimsenin umrunda olmadılar. Bir kişi hariç.
Adam, kendine has yalnızlığından çıkıp bütün bir çetenin karşısına dikilince her taraf kan gölüne dönüverdi. Bay Organ Mafyası Lideri can havliyle şöyle sordu:
" Nasıl buldun bizi? Niye geldin peşimizden? Neden? Neyin oluyor bu kız?"
Cevap belliydi. Kısaydı. 
" Komşum."
Ve sonra aldı, küçük kızı gitti.



25 Nisan 2013 Perşembe

Taşıyamayacağı Yük Verilmez İnsana.

Numune' nin psikiyatri bölümünde delinin onlarcasını gördüm, yalnız bir saatte. Saçını tel tel yolup cebine koyan kadını. Oysa çoktan kel kalmıştı. Ofise, her gün uğrayıp bugün bana iş var mı diye soran bir acayip adam biliyorum. Ve şizofrenler sessizce dolaşıyor aramızda. Doktor, onlara da iş bulun diyor, işverenler öcü gibi korkuyor şizofrenlerden; tekin değiller diyorlar. Peki ama neden öyleler? Her biri kim bilir neler gördüler. 
Allah, taşıyamayacağı yükü vermez insana. Mı? Acaba. Bir yanlış anlaşma olmalı. Rab merhametli de Deli Apo' yu delirten, M.K.' yi boğazın dibine çeken ne? Ne?
Hayatın ağırlığı işte. Öyleyse neden Allah taşıyamayacağın yükü vermez diyorlar?
Kuru insan tesellisi mi? Değil. Laflar ezbere söylene söylene manasını yitiriyor. Yazık! 
Bence şöyle, sır şu: Allah' ı yanına alırsan taşıyamayacağın yük kalmaz, demek bu. Ne de olsa sonsuz güce sırtını dayıyorsun. Esas mesele Rabbi yanına almakta. Almazsan hayat pek de fevkalade koyar adamoğluna!
Netice: " Başına onca musibet geldi,  yıkılmadın. Sen çok güçlü birisin." derlerse " Güç insandan değildir, Allah' tan gelir." de.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Neredesiniz Nikomb?

Yüksekçe bir yamacın üzerinde oturuyordu kadın.
Tekdüze manzaraya karşı; ağaca, ormana. Hayata karşı; insana.
Nasıl ki benziyorsa bir çam bir çama herkes de öyle; benziyordu insan insana.
Hep konuşanlar, ağzı bozuklar, boşboğazlar; çok bilenler, bir şey öğrenince her şeyi belledim sananlar; durmaksızın yiyenler içenler, tembeller.
Yüksekçe bir yamacın üzerinde oturuyordu kadın. Tek başına.
" Off." dedi, sıkılan içinden bir nefes üfledi. 

17 Nisan 2013 Çarşamba

Tasavvurlarımız Kadar Etkileyici Değil Dünya.

Klasik bir metin üzerinden yola çıkarak, bu kadar gelişmiş teknolojiyi kullanarak ve bunca ödüllü usta oyuncuyla nasıl böyle başarısız olunur? Yazık değil mi mahvettiğiniz ' Les Miserables' a. Ne Jan Valjan benim hayalimdeki kadar yakışmış Jan Valjanlığa, ne bir başkası üstlendiği role.
Ve yine okumayı izlemeye tercih etmekteyiz. Maalesef tasavvurlarımız kadar etkileyici değil dünya.

12 Nisan 2013 Cuma

Öyle Bir Kitap Arıyorum Ki Bütün Hayatımda Bıkmadan Hep Onu Okuyayım.*

Her birimiz aynı kitabın bir değişik sayfasını ömrümüzün sonuna kadar okuyor ve tecrübe ediyoruz sevgili Peyami Safa. Adına da dünya diyorlar.
* Bir Tereddüdün Romanı/ Peyami SAFA

1 Nisan 2013 Pazartesi

Sahibi olsaydın düşmanı olmazdın.


“ Bunlardan benim de olmalı. Şuna bir bak, kız gibi.” dedi. 
Hemen önümüze park eden lüks BMW’ yi gösteriyordu.
“ Bu kadar da gösterişten haz etmiyorum ben. Mütemadiyen değişen eşyalardan.” dedim burun kıvırarak. Dünya, dünya, her taraf dünya. Yan yan bakıp tavrıma gülümsedi.
“ Sahibi olsaydın düşmanı olmazdın.”
Cümlenin çarpıcılığından ürpermemek için önce düşündüm. Olmaz mıydım? Böyle bir arabam olması hoşuma gitmez miydi? Cevabı bulunca iliklerime dek ürperdim bu kez. Korktum dönek kalbimden. İmkanın yokken düşmanı olmak kolay tabii. Ama ya Allah lütfederse? Paçama yapışan lüksü elimin tersiyle itebilir miyim? Oysa, şiddetle düşmanı olduğum tatlı şeylerin sahibi eylemesin Allah beni, derken bile tereddütteyim. 

30 Mart 2013 Cumartesi

Ve İblis yine söyledi.


Eski evimizde musluk suyu tüplü şofben sayesinde ısınırdı. Her pazar, şofbenin yapacağı kapristen emin olarak girerdik banyoya. Başta varsa bile sonlara doğru ya gazı biterdi yahut azıcık açtığımızda soğuyuverirdi suyu ve ben bir güne kalmaz muhakkak kapardım şifayı. O demler bilincimde nasıl bir yer etmişse hatırıma gelip duruyor şimdi. Bazen birkaç sokak aşağıdan bir tüp arabası geçiyor, kasetteki kadın: “ İp- ra- gaaz!” diye ince sesiyle bağırıyor ve benim tüylerim derhal diken diken oluyor.´İpragaz’ a asla güven olmaz. Keyfince yıkanabilmek bazılarının lüksüdür. Unutmuşuz. Ve İblis: “ Sen de onların çoğunu şükreder bulmayacaksın.” der./ Araf 17/ Şeylerin kıymetini anlamak için onların yokluğu gerekiyor. Varlıklarıysa tam aksi etki yapıyor. Suya hamd olsun! Kış ortası, yirmi dört saat sıcak akan suya, yaz ortası yanmış boğazımdan aşağı buz gibi akan suya!